Değerli dostlarım merhaba,
Bu ay ki yazımda hayatla uyumlu dans etmenin güzelliğini paylaşacağım.
Hayat içimize yaptığımız bir yolculuk ise ve bu yolculukta başrolde her zaman biz varsak bu yolculuk daima kendimize uzanır.
İçimizdeki gizemleri anlayıp çözecek kapasitede büyük bir fabrikayız. Bu fabrika her AN keşfedilmeyi bekleyen bilgilerle dolu. Hayatın içinde aktığımız süre de dünyada olmanın heyecanını ve doyumsuz lezzetini hissedebiliriz. Bu fabrikanın en önemli sermayesi ruhumuzdur. Ruhumuz ne kadar güzel arınır, aydınlanır, ışıldarsa önümüzdeki engelleri daha iyi fark eder hale geliriz, anlarız… Ruhumuzun ışığı güçlenir ve bizden de etrafa yansımalar yayılır.
Ben zaman zaman işim gereği insanların toplu olduğu yerlerde bulunduğumda insanların davranışlarını gözlemlerim. Yazılarımı takip eden dostlarım incelemelerimi önceki yazılarımdan da bilirsiniz. Geçen gün vapura bindiğim zaman insanların davranışlarını bir an için gözlemlediğimde gördüğüm şu oldu… Yüzde doksanının elinde cep telefonu var ve yanındaki kişiyi görmeyecek, etrafının güzelliğini fark etmeyecek düzeyde cep telefonunda kaybolmuş insan topluluğu… Hayatın modernliklerinin içine daldıkça birer kukla olduğumuzu görüyorum. Ruhumuz bunu kabulde zorlandığı için kendimize bize hiç yararı olmayacak sorular soruyoruz ve gene yararı olmayan cevaplar peşinde koşuyoruz. Sonuç olarak ise depresyon, anksiyete, stres…gibi kavram ve hastalıklara maruz kalıyoruz. Çünkü; Neşeyi ve mutluluğu ruhumuzun istediği ihtiyaçların dışındaki nesnelere bağlayıp aslında yaşam amacımıza hizmet etmeyecek çabaya giriyoruz. Oysa özden gelen mutluluk bize iyilik ve güzelliği getirir. Ruhumuzun gerçek isteği öz mutluluğumuzdur.
Bütün problemleri çözebiliriz. Biz hazır olunca tedavi edilemeyecek bir şey yoktur. Neşe ve bize iyi hisettirenin dışında ruhumuza iyi gelen daha önemli hiç bir şey yoktur. Kendinizle baş başa ne kadar sıklıkta kalabiliyorsunuz? İlk olarak kendimizle baş başa kalmayı öğrenmemiz gerekir. Bu fiziksel olarak yalnız kalmanız anlamına gelmiyor. Dua edebilir, meditasyon yapabilir, namaz kılabilirsiniz ve inancınız doğrultusunda ibadet edebilirsiniz. Ruhunuzla bağlantıya geçmek bir ihtiyaçtır. Ne kadar bağlantıya geçebiliyorsunuz? İbadet veya ritüelleri yapmaya başladığınızda zihin gevezeliğe başlar ya hani…Ödenecek faturalar, yetiştirilecek işler, ziyaretler, çocukların okulu, eşiniz, sevgiliniz, aileniz…vb. derken zihin yaramaz bir çocuk gibi sizi yalnız bırakmamak adına elinden geleni yapar. Oysa ruhumuzla bedenimizi bağlantıda tutan gönlümüzü dinlemeyi bir öğrensek var ya… Bize dışarıdan yüklenen programlar yerine kendi programımızı kendimiz oluşturacağız. Bundan daha güzel ne olabilir ki?
Dışarıya algımızı ne kadar çok verirsek beynimiz o oranda dışarının bilgisiyle dolar. Bu bize gerekli olmayan eşyalarla dolu bir çöp eve benzer. Bir süre sonra o ev bizi sıkar, boğulur ve kaçmak isteriz. Ancak kaçacak da başka yerimiz yoktur. Nereye gidersek bizimle gelir. Dışardaki bilgileri alır, uygulamaya çalışırız. Birde bakarız ki bazılarımız daha da dibe çekilmişiz. ” Hoppala…Peki ne yapacağız?” Dediğinizi duyar gibiyim…
Maddeye dönüşen her şey önce soyut olarak var olur. Bunu düşüncelerimiz ve bilincimiz yapar. Düşüncelerimizi bir tohum olarak düşünürsek onun içinde tüm geleceğimiz ve aynı zamanda birbirini çoğaltan binlercesi de olacaktır. O nedenle düşüncemiz çok önemlidir. Düşüncemizi madde olarak yaşıyorsak o halde gerçek anlamda huzur bulacağımız,bizim varoluşumuza hizmet edecek düşünceye yönlenelim. Neye odaklanırsak onu gerçekleştiririz. Bir insanın düşüncesi binlerce insanı etkilemektedir. Dünyamızda hiç kimse kötülük, savaş düşünmesin ve bunu sürekli yapsın, medya, basın, arkadaşlarla, dostlarınızla iyilik, barış üzerine konuşmaları yapın ve sadece olumluyu düşünün o vakit kötülük ve savaş biter. Peki bu kolay mı? Bir kişi dahi bu düşüncesini değiştirirse olmaz. Şimdi yaşadıklarımız geçmişin eseri olduğuna göre…Gelecek şimdi de gizli…Şimdi çok önemli! Bunu uygulamak mümkün mü? Zor olabilir ancak imkansız değil…Bilincimizin yükseldiği bu sürecin devamında bunu uygulamak daha kolay hale gelebilir. Bilinçler hazır olunca her şey kolaylaşır.
Hayatla uyumlu dans edebilmek için…Önce kendimizi görelim. İlk adım olarak kabul, arınma ve salıverme…Yaşamınızda sizi mutsuz eden ne varsa kabul edin ve salıvermeye niyet edin ve bırakın gitsin. Bunun için kendinize ve içinizdeki kahramana güvenin.
İkinci adım olarak tohumunuzu sevgiyle ekin. Ne istiyorsunuz? Onu gerçekten istiyor musunuz? Gerçekleşirse nasıl olur? Kararınızı verin ve düşüncenize güvenin.
Üçüncü adım ise sahip olduğunuz her ne varsa şükür edin. Şükür her kapıyı açar. Ulaşılmaz zannettiklerinizi size yaklaştırır ve getirir. Ruhunuzu genişletir.
Dördüncü olarak bunları yapmak için en önemli ihtiyacınız inancınızın tam olmasıdır. Şüpheye düşmeyecek kadar inanmalısınız. Başaramayanlar ve yarı yolda kalanlar inancını kaybedenler ve güvenmeyi unutanlardır. Öyle bir inanç taşıyacaksınız ki seçiminiz neyse o siz olacaksınız. Ne istediğinizin farkında olacaksınız. Onu kabul edeceksiniz. Ona sahip olunca yaşayacaklarınızı şimdiden yaşayacaksınız. Dışarıda aramayın o sizin içinizde sadece keşfedeceksiniz. Enerjinizi güçlendirin ve güvenin.
Modern yaşam, insanları kendi limitinin dışına taşmaya zorlayan bir yolculuğa dönüşmeden ve bizi çözülmesi zorlaşan bulmaca haline getirmeden kendi yolculuğumuzdaki yerimizi bulalım ve kendimizi çözüp içimizdeki mutluluğu bulup , ışığımızı parlatalım.
Hayatla dans edebilmeyi kolayca öğrenmek dileğimle…
Sonsuz sevgiden sevgilerimle